Hayallerin gerçek olsun.

22 Şubat 2011 Salı

Bang Bang

Çok iyi anlaşan iki arkadaştık. Küçük yaşımızdan beri hiç ayrılmazdık. Kardeş gibiydik.  Bir gün kardeşim askere gitti.  Bu arada mektuplaşmalarımız devam ediyordu. Bende bir üniversitede okuyordum. Sonunda ailemize uygun birde gelin adayı bulmuştum kendime. Son mektubumda kardeşim de  sevindi  bu habere. Bir gün kapı çaldı ve gelen kardeşimdi. O gün bir ziyafet verdi  ve o gece engin bizde kaldı uyumadık birbirimize anlatacağımız çok şey vardı. Kız arkadaşım okulun bir gezisindeydi gelir gelmez onu kardeşimle tanıştıracaktım. Enginlere gittim öbür gün engin de eski okulumuza gitmiş. Özlemiştir tabi okulu, o halimizi…Sabah engin geldi bize bir kıza görür görmez aşık olmuş. Kardeşime bak be. Çok sevindim tanıştırmalıydı beni. Fakat kız çok çekingenmiş. Bende onlar gezerken uzaktan görebildim ancak. O da ne. Gördüklerim karşısında kalakalmıştım ve koşar adımlarla evin yolunu tuttum. Günler geçti engin bendeki üzgünlüğü fark etti fakat anlam veremedi. Ertesi gün kız arkadaşıyla beni tanıştıracaktı. Ve o zaman gelip çattı. Kapı çaldı odamdan çıkmak istemedim.  Annemin sesiyle irkildim. Engin ve sevgilisi salondaydı indim aşağıya elini sıktım sevgilisinin ve oturdum. Engin benim bir kız arkadaşımın olduğunu söyleyecekti ki ben söze atlayıp öldü dedim. Engin kaç gündür neden üzgün olduğumu anlamış ve başın sağ olsun kardeşim dedi o gün ölmüştü benim sevgilim. Sevgimi onunla gömdüm toprağa. Küçükken okuduğum çizgi romanlar izlediğim kovboy filmleri geldi kadın için en yakın arkadaşını öldüren adamlar gördüm filmlerde gerçek hayatta da vardır örnekleri ama sevgisinden vazgeçeni tanımadım ben. Tek bildiğim doğru yaptığımdı ve beynimin içi tek bir sesle uğulduyordu bang bang!

Gül Çehre

Burnu bir karış havada, gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde. Hele hele benim aşkımı yerden yere vurup, nasıl kırmıştı kalbimi zalim. Dudaklarından dökülen acı sözleri; öyle ki, bugün bile unutamadım. Ne tebessümdü o , zehirden beter. Her olayda içim paramparça, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu. Yorgun düşerdim onsuz geçen, onunla dolu, koyu siyah gecelerden. Pişmanlıktan kendime lanetler eder, sevgimi söylediğim günü düşündükçe, kaleme sarılıp yazardım ona nefretin aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı. Derdim ki; alın yazımdı, on beşimin çocuksu aşkıydı. Nasıl da gülerdi canı istedi mi... En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi. Ben çaresiz, ben yorgun, ben bıkkın bu sevdadan. Ah bilirdi o insafsız, diri diri yanardım o böyle yaptıkça... Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda; onda ne bulduğumu bugün bile bilemem. Ama o günlerde hayatımın amacı, varolma gibi gelirdi bana. Çocukluk mu, yoksa gençliğimin safça tutkusu muydu bu ölesiye bağlanış, içten içe kopan fırtınalar, bu delice yakarış? Kim bilir, belki de sevilmeye muhtaç bir kalbin bitmek bilmeyen kaprisi... Ondan hiçbir şey istememiştim. Sadece sevgi... Evet, şimdi yıllar sonra ben, onu düşünüyorum ilk defa kucağımda resimler, hatıralarla. Hava yine soğuk, yine kasvetli gözleri gözlerimde yine sevgi, derin yüreğimde. Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım, ağladım saatlerce. Bu onun "ölüm yıldönümü"dür. 17'sinde toprakla kucaklaşan, o zalimin hikayesidir anlatılan. Bir melodidir kırık, umutsuz... Doldururken sensizlik o an odayı gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı. Bir feryat yankılanmıştı acı dolu tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda. Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu. Benim kadar çaresizdi her köşe. Kendi kendime konuşarak yaklaştım sırasına; "Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka. Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun. Her şeyini özledim... Allah'ım son defa göreyim yeter bana" Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü ta ki, ölümün o sinsi kokusunu içimde duyana kadar. Hıçkıra hıçkıra ağladım,sonra evine koştum belma teyze her zaman dimdik duran kadın şimdi yıılmıştı bendende beter bi haldeydi annesi. öpüp baş sağlığı dilediken sonra koşarak merdivenleri çıktım. hala oyun gbi geliyordu kapıda durdum inanmadım  kapı açılldığında onsuzlukla başbaşa kalsım ben hep onsuzdum ama biryerlerde yaşadığını mutlu olduğunu bilmek en büyük tesellimdi. kitaplarını karıştırırken bir zarf düştü aldım açtım. içinde bir mektup.. bni anlatmış, bana olan aşkını sevgisini inanamadım birde hastalığını. o beni benden daha mı çok sevmişti yani o tesellileri olmadan mı yaşamıştı bu zamana kadar mezarına koştum ağladım ağladım en sevdiği güllerden götürmüştüm ona adı gbi kendi gbi en güzel daha yeni açmakta olan güller senden geriye kalan güller... o günden sonra hep güllerle geldim sana ama hiç bir gül senden daha güzel değildi seneler sonra içimde sen sonsuz bir yara gül çehrene hasret kalmıştım zamanında ama bu sonsuzluk benide yiyip bitirdi sen hiç solmayacaksın içimde hiç açmadın hep gonca gül olarak kalacaksın. gül ün hatırasını yaşatmak ve onun bu fedakarlığını göstermek için hikayemizin film olmasını istiyorum.

Derin Çatlaklar

Sabaha karşı köpeğimin hırlamasıyla uyandım.. korkmuş ve şaşırmıştım. Gözlerimi açmamla sevgilimi karşımda buldum. Elinde benim pembe kaplı günlüğüm bulunmaktaydı. Bir an için ne olduğunu anlamayıp bir açıklama beklediğimi söyledim. Günlüğümü annem öldüğü zaman tutmaya başlamıştım. Acımı kimseye anlatamadığım zamanlar beyaz sayfalara döktüm içimi. Sonra bir gün okulda günlüğümü kaybettiğimde deliye dönmüştüm. Annem yoktu ama onun hatıraları gülmeyi unuttuğum zamanın masum duyguları da beni terk etmişti. En azından ben öyle biliyordum. Açıklaması bittikten sonra sevgilimi nasıl kovduğumu hatırlamıyorum. Meğer defterimi o almış sonrada yerine koyamamıştı. Hayallerimizin aynı olduğu, birbirimize uyduğumuz, beni sevdiği yalandı demek. Annemin yasını daha üzerinden atmamışken tanışmıştım emreyle. O beni hayata bağlamıştı. Beklide annem diye ona sarıldım ona inandım ona güvendim ben. Emre o günden sonra beni kazanmak için tekrar uğraştı. Birgün beni takip ederken köpeğimin tasmasına takılıp düştü arkamı döndüğümde çamur içinde olan suratını komik buldum kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Sonra durup ben zaten bir kişiyi kaybettim senide kaybetmeyi göze alamam dedim ve sarıldım. Her ne kadar derin olsada çatlaklarım onlar ben nereye gidersem benimle gelecekler ve hayat devam ediyor.

Evlilik

'Evliliğimin dördüncü yılında eşimle ilişkimiz tek düze bir hâl almıştı. Heyecansız ve sıradan. Severek evlenmiştik hâlbuki... Bir gece evde İnternette dolaşırken, bir erişim sisteminde, bir yerde o 'Tanışma Hattı' na rastladım. Geceler boyu bilgisayar başındaydım artık. Bıraktığım mesaja her gece bakıyordum. Beş gün sonra cevap geldi. 'Vefâsız' diye rumuz kullanmıştım. Gelen cevabın rumuzu, bir Türk filminden mülhem 'Goncagül' kelimesiydi. Gerçekten oraya da mesaj geçince, artık özel yazışmalarımız başlamıştı. Tek problemimiz, o gündüz ben gece yazabiliyorduk. Buluşma teklifimi kabul ettiğini öğrendiğim gece uyuyamadım. Heyecanımı eşime belli etmemek için, büyük çaba harcıyordum ama nâfile... Sabah ne giyeceğini akşamdan hazırlamaya kalkan, ikide bir dişlerini, saçlarını kontrol eden, yatakta sağa sola dönüp duran bir adam ne kadar saklayabilir ki heyecanını?.. 'Aşk insanı silâhsız bırakır.' diye boşuna dememişler. Buluşma yerimiz Dolmabahçe'deydi. Öğleye kadar kulüpte bekledim. 'Bekledim' sözü, de ne demek, saate baka baka saatlerce volta attım. Akrep niye bu kadar ağır ilerliyor? Yelkovan gibi hızlı olamaz mı? 'Ne çıkacak, nasıl bir tip?' gibi merakla karışık korku soruları da kafamda fink atıyor. Parolamız, bir günlük gazeteydi. Belirlediğimiz bankta gazeteyi okuyordu. Arkasından korkarak yaklaştım: 'Merhaba Goncagül!' Yavaş ve kendinden emin hareketlerle ayağa kalkıp, yüzünü bana döndüğünde, sendeledim!.. Düşmemek için banka yapıştım. 'Merhabâ vefâsız!' dedi... Eşimdi!..o benim tek şansımdı. o günden sonra bi kaç gün konuşmadık ve konuştuğumuzda birbirimizden özür dileyip hatalarımızı temizleyecek bir sevgiye ihtiyaç duyduğumuzu anladık. şimdi harika bir evliliğimiz var ve bütün çiftler birbirinin değerini bilsin buda karıma süpriz olsun istiyorum bugün 28. evlilik yıl dönümümüzde..:D

Adım

Adım adım yaklaşır insan iyiliğe. Kötülükse sanki hep bizi bekler gİbi koşa koşa gideriz okula başladığım ilk yıllarda çevremi saran insanların kötülüklerini göremedim. Kaderimin acı acı bana oyun oynadığını bilemezdim. Hem güzel hem çalışkandım. Derslerdeki başarımın birer birer düşmesiyle irkildim. Etrafımdaki arkadaş bildiğim insanlar kendilerini ve derslerini düşünmedikleri gibi beni de düşünmediler. Yalnız kalmamak için katlandım, adını eğlence koyduğumuz bir çeşit yaramazlıklar yaptım. Bütün bunlar annemler öğrenene kadardı. Sigara içmeye başlamıştım, devamsızlığım boyumu aşmıştı. Benim ne farkım kalmıştı. Bu işi babam öğrendiğinde beni okuldan alıp başka bir okula gönderdiler. Tabi bunu yaparken beni hiç düşünmediler. Arkadaş çevrem, öğretmenlerim… Yeni okuluma alışamadım. Geri kaldığım dersleri bir türlü oturtamadım. Zaten kimsede yardımcı olmaya çalışmadı. Tek başıma kaldıramadım koca kitaplarda yazan saçma bilgileri. Bir gün nerden bilebilirdim yeni gelen matematik öğretmeninin bana takacağını. Kendi halimde arka sırada otururken beni tahtaya kaldırdı ve yapamayacağımı anlayınca çıkışta yanıma uğra otur dedi. O günü hiç unutmam. Belki nefret ettim ondan belki içimden saydım sövdüm. Ama 2 ay sonunda karnemdeki tek iyi notum matematikti. Ve arada hafta sonları buluşup sinemaya bile giderdik.  Benim babam bile benimle ilgilenmemişti bu kadar ve yıllar sonra matematik öğretmeni oldum şimdi eskiden matematik öğretmenime aşık olduğumu sandığım günleri hatırlayıp gülüyorum.  O günlerde böyle bir yerde olmama sebep tek insanı saygıyla anıyorum ve onun hatırasının yaşamasını istiyorum. Ben belki öğretmen olarak ona karşı olan sorumluluğumu yerime getirdim ama kimse kötülüğe adım atmasın iyiliği tanısın ki tebessüm hiç eksik olmasın. Her insan bir ışığa ihtiyaç duyar. Ve ışığa doğru attığımız bir adım hayatımızı değiştirebilir. Herkes adımını sağlam atsın diye hikayemin yazılmasını istiyorum ve asla lise yıllarında sigaraya başlanmamalı…

sen varsın

Kollarımda bir buket çiçek, sahile koşarak geldim. Gözlerim şöyle bir sahilde gezindi, aradığımı göremeyince ilk gördüğüm banka oturup sevdiğimi beklemeye başladım. Ellerimde yine her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilimin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızısı güller… Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler. Buram buram sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller…
Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Güllere baktım, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, “Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum” dedim. Az sonra sevdiğimi göreceğim için kalbim yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünsem, onunla buluşacağımı hayal etsem kalbim hep böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirimizi sevmemize rağmen ikimiz de sevgimizden hiçbir şey kaybetmemiştik. Bizi hiçbir şey ayıramazdı… Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm…
Telaşla saatime baktım. Sevdiğim yine 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik ben, sevdiğimi bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyordum, onu beklemeyi bile seviyordum. Oysa o, her zaman beni bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündüm. Ve gözlerimi önümdeki uçsuz bucaksız denize diktim… Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiğim kıza olan aşkım gibi denizin de sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu… Aslında ogün bizim için çok özel bir gündü. Kendi aramızda sözlenecektik. Ben önce bunu sevdiğime açmış, sonra da gidip 2 tane yüzük almıştım. Bu kadar önemli bir günde bari, beni bekletmemeliydi. Ama alışmıştım artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündüm. Güllerin yaprakları nedense hâlâ yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki? İşte az sonra sevdiğim gelecek, bana sarılacak, kucaklaşacaktık… Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarımızı atacaktık. Öyle heyecanlıydım ki, sevdiğime kavuşmak için can atıyordum…
Martılara baktım, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara… Ne kadar güzel dansediyorlardı havada.
Tekrar saatine baktı
m. Endişelenmeye başlamıştım. Sevgilim yine geç kalmıştı, hem de çok… Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyor muyduk? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin bize anlattığı masalları dinleyerek birbirlerimize sarılıp hasret gidereceğimize söz vermiyor muyduk? O zaman neden gelmemişti yine ?? Aklıma kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır! Hayır, olamazdı. Sevdiğime bir şey olamazdı. Onsuz hayat yaşanmazdı ki… O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündüm. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerimi yere indirdim. Gözyaşlarımı kimsenin görmesini istemiyordum. Zaten nedense etrafımdaki insanlar bana sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladım bakışlardan. Artık bıkmıştım… Yine sevgilim geldi aklıma… Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladım. Gözlerini kapattım. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu sahildeydim. Sevdiğimi bekliyordum. Daha fazla dayanamadım. Kalbim parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerimden bir damla yaş daha güllerin üzerine damladı. Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandım… Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdum… ayağa kalktım, sevdiğmle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladımbitmeyen sonsuz bir sevgiyle seviyorum ben onu.korkmuyorum artık yalnızlıktan çünkü o var her saniyemde günüm de gecemde. Sevgimi göstermek için onun beni bırakmadığı kanıtlamak için filmimizin yapılmasını istiyorum çünkü biz buna inandık insan inandığını yaşar hiç ölmez..

Köstek

Babam benim arkadaşlık yaptığım kişilerin gerçek dost olmadığını sürekli bana söylerdi ama ben onu dinlemez ve karşı çıkar hayır baba onlar benim en iyi dostlarım derdim. Babam peki dedi o zaman onların gerçek dostun olup olmadığını test edelim bende nasıl dedim babam git bizim koyunlardan birini kes ve parçala ve sonra parçalarını bir çuvala koy ve gel dedi. Babamın dediğini olduğu gibi yaptım ve getirirdim. Sonra babam şimdi bu çuvalı al ve o dostlarına götür ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum diyerek yardım iste dedi ben şaşırdım isteksizdim. Babam eğer gerçek dostun olup olmadığını görmek istiyorsan yap dedi gittim dostlarımdan birisinin kapısını çaldım ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum saklamak için bana yardım et dedim ama dostum hayır git benden uzak dur başımı belaya sokma diyerek kovdu sonra ikinci bir dostuma gittim ama aynı yanıtı aldım ve diğerleri de aynı tepkiyi verince babama gelip haklıymışsın baba onlar gerçek dostum değilmiş hiçbirinin yardım etmek istemediğini söyledim  . Babam sana söylemiştim diyerek şimdi falanca yere git falanca kişiyi bul ve benim selamımı söyle sonra aynı şeyi ondan iste dedi. Bu seferde bunun için koyuldum yollara. Adamı bulup babamın selamını söyledim ve amca ben birini öldürdüm ve bu çuvalın içine koydum bana yardımcı olur musunuz dedim adam gel bakalım dedikten sonra kendi evinin arka bahçesine götürdü ve orda bir çukur kazarak çuvalı çukura gömdü. Sonra bütün bahçeye laleler ekti ve arka bahçe tam lale bahçesi oldu. ben eve gidip babama olan biteni anlattım. Baba o adam bana yardım etti çuvalı arka bahçesine gömdü ve sonra tüm bahçeye laleler ekti dedim. Babam tamam şimdi yine git ve aynı adamı bul herkesin içinde olmadık hakareti yap ve birde tokat at dedi. Şaşırmıştım ama baba nasıl olur o bize yardım etti babam sen dediğimi yap dedi ve gittim adamı buldum ve herkesin içinde hakaret edip ve birde adama tokat attım. Adam bana şöyle bir baktı ve dedi ki oğlum babana selam söyle ben bir tokatla lale bahçesini bozacak adam değilim! Bizim hikayemiz bütün gençlere örnek olmalı insanlar arkadaşlarını iyi seçmeli.